İletişim becerileri gelişimi insanın doğduğu andan itibaren başlar. Koşul ve olanaklara göre farklılık gösterse de bu beceri gelişimi, yaşamın her anında farklı yöntem ve özelliklerin kazanılması ile devam eder. Geçmiş çağlarda dünya üzerinde yaşayan birçok toplum, farklı iletişim yetenekleri kazansa ve iletişimin farklı yöntemleri üzerinde gelişme sağlasa da insanların birbirleri ile ilişki kurma çabası her zaman tüm insanlığın ortak yönlerinden biri olmuştur.
İletişim becerilerinin gelişimi için her yaş, uzmanlar tarafından ele alınarak desteklenebilir olsa da insanın erken yaşları ve çocukluk dönemi iletişim becerilerinin gelişimi için hem daha elverişli bir dönemdir hem de bebek ve çocuklar böylesi eğitimlere daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Yaşadıkları toplumlara ve kişilik özelliklerine göre değişiklik gösterse de her çocuk, toplumsal yaşama uyum sağlamak için iletişim eğitimi sürecinden geçer. Burada dikkate alınması gereken hususlar; çocuğun farklı özellik, engel ya da bozukluklarının üzerine durulması, çocuk için sağlıklı bir sosyal ortamın sağlanması, uzman yönlendirmelerine başvurulması ve devamlılığı sağlanan sürekli bir beceri geliştirme eğitim programının oluşturulmasıdır.
Çocuğun (ya da bireyin) içerisinde olduğu yaş (biyolojik olgunluk) dönemi ve iletişim becerilerinin gelişmişlik düzeyi, iletişim becerileri eğitim programının temelini oluşturur. Çocuğun iletişim eğitimi, konuşma yeteneğini geliştiremediği ve çoğu fiziki yeterlilikten mahrum olduğu erken dönemde başlar. Bu dönemde çocuklara mimikler ve yüz ifadeleri sayesinde iletişim kabiliyeti kazandırılmalıdır. Böylece çocuk iletişime odaklanma kabiliyeti ve çevresindeki insanların davranışlarından anlam çıkarma yeteneği geliştirir.
Bu yaşlarda çocuklar etki ve sonuç gözlemi ile öğrenirler. Bu sebeple sonuca ulaşmaları için önce göz kontağı kurmalarına ve ardından betimleyici bir ses ya da hareketi yapmalarına yönlendirmek, çocukta temel iletişim becerileri oluşturmak için önemli katkılar sağlayacaktır. Çocuklarda anlama yeteneğinin ve tepki verme faaliyetlerinin gelişmesi ile dil eğitimi süreci başlar. Dil küçük ve yakın insan grupları (aile vb.) yaşamından toplumsal yaşama geçiş aşamasında önemli bir yer tutar. Bireyler toplum içerisinde yer alırken sorunlarla karşılaşmamak için, yaşıtları ile eğitim becerisi açısından büyük farklar yaşamamalıdırlar.
Dil becerisi eğitimi sırasında çocukların kelime dağarcıklarının geliştirilmesi amaçlanır. Bu sayede çocuk kendini daha rahat ifade edebilmeye ve sosyal çevrelerinde daha rahat yer alabilmeye başlar. Sorunlarıyla daha kolay baş edebilir bir hâle gelir ve öz güveninde gözle görülür bir artış yaşanır. Kişisel farklılığı, bozukluğu ya da engeli ne olursa olsun her birey toplum içerisinde yer alarak kendini eğitebilir ve sağlıklı bir düşünce pratiği geliştirebilir. Bu sebeple iletişim becerilerin gelişimi, özel koşullardaki eğitimlerle desteklense bile, toplumsal yaşamın ve doğal mekânların içerisinde sürdürülmelidir. Düşünsel olarak gelişimi, normal gelişim gösteren bireylerin gerisinde kalmış ya da fiziki olarak sorunlar yaşayan kişiler, iletişim eğitiminin daha baştaki ayaklarına belirli süreliğine döndürebilirler ancak yaşıtları ile iletişimlerinin koparılmaması gerekmektedir. Bu ve benzeri durumlarda uzmanlardan mutlaka yardım alınmalı, yardımcı eğitim programlarından yararlanılmalı ve “oyun arkadaşı” gibi beceri geliştirme metotlarına başvurulmalıdır.
Eğitimin gündelik hayatta en çok işe yarayacak bilgilerin aktarılması ile devam ettirilmesi gerekmektedir. Böylece eğitim sürecindeki kişiler hem öğrendikleri bilgileri tekrar şansı yakalarlar hem de eğitimden doğrudan faydalanmaya başlarlar. Bu süreçte kurulabilecek güçlü bir iletişim alışkanlığı, eksikliklerin hızlı fark edilmesini sağlar. Erken müdahale şansını doğurur ve eğitim alanların sürece uzaklaşması engellenmiş olunur.
Bireyler toplum içerisindeki varlıklarını, kendilerini ifade ederek ve karşı tarafın beklentilerini anlayarak sürdürebilirler. Bu sebeple konforlu bir yaşam ancak sağlıklı bir iletişim sürecinin oluşturulması ile sağlanabilmektedir.
Kaynakça:
- Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Fakültesi / Özel Eğitim Dergisi / Doç. Dr. Pınar Ege